Cengiz KAYA

"Benim Manevi Mirasım, İlim ve Akıldır"(Mustafa Kemal Atatürk)

Ülkemizde yıllardır eksikliği hissedilen halka açık bir planetaryum (gezegenevi) nihayet İzmir'de Özel Türk Koleji (İTK) bünyesinde kuruldu. Öncelikle böyle bir projeyi gerçekleştirdikleri için başta Alper Ateş ve ekibi ile kolej yönetimini ve emeği geçenleri yürekten kutlarız.
Bundan önce sadece İstanbul'da Deniz Harp Okulu'nda eğitim amacıyla kullanılan sabit bir optik gezegenevine sahip olan ülkemizde geç de olsa artık modern anlamda ve halka açık bir gezegenevi var.

60 koltuk kapasiteli ve 9 m çaplı bir kubbe ekran ile sayısal bir projeksiyon sistemine sahip bu "Gökyüzü Sineması" 7'den 70'e herkesin mutlaka en az bir kere gidip izlemesi gereken bir etkinlik. Müzik eşliğinde ve çeşitli görsel efektlerle desteklenerek gökyüzünde hayal edebileceğiniz her türlü olay bu sistemde canlandırılabiliyor. Ayrıca astronomi eğitimi-öğretimi sırasında özellikle gökküresinin hareketi, koordinat sistemleri gibi tahtada anlatması saatler süren, kitaplardan anlaşılması ve kişinin hayalinde canlandırması zor olan konular bu ortamda çok kolaylıkla işlenebiliyor. Bu yönden de eşsiz bir eğitim malzemesi.
3 Mart 2008 tarihinde halka yönelik olarak ve 5 Mart 2008 tarihinde de sadece akademisyenler için düzenlenen özel bir açılış etkinliği ile etkinlik hayatına başlayan İTK Gezegenevi'nin programlarının giderek daha da zenginleşeceğine inanıyoruz.Umarız bu projenin örneklerini kısa zamanda ülkemizin diğer şehirlerinde de görürüz.
Aşağıda gezegenevindeki etkinlik sırasında çekilen birkaç kare fotoğrafı bulabilirsiniz, fakat gezegenevinde fotoğraflarla anlatılamayacak, mutlaka gidip izlenmesi gereken, hafızalardan silinmeyecek görsel bir şölen sizleri bekliyor...

İzmir Özel Türk Koleji Gezegenevi

Bu film, silahların susmadığı, gangster dünyasını anlatan başyapıtlardan biri mi? Bu, uyuşturucu tacirliğinin hiçbir garantisinin olmadığı dünyasına insanı sokan ve bu risk dolu hayatın nasıl iniş çıkışları olduğunu gösteren bir film mi?

Hırsın ve öfkenin, suç dünyasındaki başarısını gösteren bir film mi? Paranın insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu, insanı baştan yaratabilecek bir kağıt parçası olduğunu anlatan bir film mi?

Evet, Scarface bunların hepsi… Ama Scarface hepsinden öte bir yalnızlaşma öyküsüdür.
Bir insanı “çöplük”lerden krallığa getiren nedir? Şans mıdır? Yanında bunca ölen varken, hayatta kalmasını ve gitgide büyümesini sağlayan şey nedir?

Bir adam düşünün; hayata -onun ruhani ve dünyevi her şeyine- karşı kendi tavrını koymuş bir adam. Para, egemenlik, dünya, kadınlar…

Her konuda kendine has, o zamanın dünyasına uymak zorunda olmayan fikirleri olan ve onlardan asla taviz vermeyen, yeni düşüncelere açık olsa da kendi fikirlerinin doğruluğuna her şeyden çok inanan bir adam bu.

Daha yolun en başındayken, kendisine bir iki parça kıyafet alabilecek paradan başka parası yokken mutlu olmaktan bahseden dostuna- Manny Ribera’ya (Steven Bauer) söylediği cümle her şeyi anlatmaya yetecek türden: “Sen mutlu ol! Ben her şeyi istiyorum.” “Dünyayı dostum; ve içindeki her şeyi!”

Şans değildir asla bu adamı büyüten şey. Onun kişiliğidir. Bu başkaları tarafından yönetilmekten nefret eden bir adamdır. “Komünistleri bilirsin; onlar durmadan ne düşünmen gerektiğini söylerler” der. Ve komünistlerin karşısında kapitalizmin kucağında büyüyen bu adamın kendinden daha üstün bir varlık kabul etmediğini anlarsınız.

Büyüdükçe büyür; istediği parayı, istediği hayatı, istediği kadını elde etmiştir; ama belki de zamanında bunları ne çok istediğini unutmuştur. O büyük paralar zamanla narsistliği getirir ve bu narsisizm ve bencillik de onun insanlığını kaybetmesine yol açar.

Önce insanlığını kaybeden bu adam sonra karısını kaybeder, sonra dostunu-ortağını ve kız kardeşini kaybeder.

Hayatında masum bir parça olarak görmek istediği kız kardeşinin onun çarpık dünyasına girebileceğini hiç düşünmez, fakat bu büyük olasılık gerçekleşir.

Nihayetinde ortağıyla kızkardeşinin evlendiğini henüz öğrenmeden onları aynı evde gördüğü anda ise ortağını öldürür.

Bu, dünyanın ona asla hükmedemeyeceğini kafasına kazımış bir adamdır. Ve dostu-ortağı Manny onun daha önceki uyarısına aldırmadan kızkardeşiyle olmuştur.

Bu ona karşı çıkabilecek hiçbir şeyin olmadığını sanan, kendini dünyanın hakimi olarak gören “Yaralıyüz”ün dünyasını altüst etmektir ve o adam hiç düşünmeden tetiği çekiverir.

Belki de tüm bunların sebebi dünyanın düzenidir; çünkü bu adam kız kardeşine aşıktır ve dünya onun kız kardeşine sahip olmasına izin vermez. İşte önünde pek çok kayıp görmüş bu adamın gözyaşlarının aktığını gördüğümüz tek an, hayatı boyunca elde edemediği tek şey olan kız kardeşinin öldüğü andır.

İşte Tony Montana’nın akıl almaz hayatı… Scarface, bir gangsterin iç dünyasına giriyor ve hiçbir şeyin uzaktan görüldüğü gibi olmadığını anlatıyor.
De Palma Etkisi

1932 yapımı Howard Hawks’ın yönetmenliğindeki aynı adlı filmin serbest bir uyarlaması niteliğinde çekim kararı alındığında “Yaralı Yüz” ün yönetmenliği için ilk olarak Sydney Pollack’a teklif götürüldü.

Fakat Sydney Pollack senaryonu fazla politik ve şiddetli bulduğu için reddetmişti. Universal teklifi Brian De Palma’ya götürdüğünde yönetmen halihazırda "Blow Out" (1981) ve "Dressed to Kill" (1980) gibi yapımlarla suç filmleri konusunda rüştünü ispatlamıştı.

Brian De Palma’nın nasıl bir yönetmen olduğunu yalnızca elektrikli testere sahnesini izleyerek bile anlayabiliriz; elbette Al Pacino’nun aksanıyla güç kattığı oyunculuğunun etkisini yadırgayamayız bu sahnede; fakat sahnede görünenler yalnızca Tony Montana ve kolunun ve bacağının kesildiğini bildiğimiz arkadaşının gözleridir, arkadan da artıp azalan bir elektrikli testere sesi gelmektedir ve bizler bu sahneyi izlerken dehşete kapılırız.

Kimi zaman seksenlerin müzikleriyle bir Türk filmini de andıran sahnelere rastlarız fakat bunlar bile filmin içinde rahatsız etmez sizi.

Filmde “antisosyal kişilik bozukluğunun” çok güzel bir şekilde yansıtılmış olması da psikoloji dünyası açısından önemli filmler arasına girmesini sağlamıştı.

Ödüller:
1984 yılında:

Golden Globe - En iyi orijinal müzik – Giorgio Moroder
Golden Globe - En iyi aktör – Al Pacino
Golden Globe - En iyi yardımcı oyuncu – Steven Bauer
Golden Reel Award – En iyi ses efekti – Maurice Schell
Razzie Award – En kötü yönetmen – Brian de Palma

2004 yılında: Golden Satellite Award – En iyi klasik Dvd

Filmden Sonra:

Brian De Palma’nın kariyerinin belki de en iyi filmi olarak nitelendirilir “Yaralı Yüz”. Yine de filmden sonra kamera arkasına geçtiği çok nitelikli yapımları vardır. Suç ve ceza kavramlarına odaklanan yönetmen suç filmlerinin bir alt türü niteliğinde olan “gangster filmleri”nin en başarılı örneklerini sunmuştur.

“Dokunulmazlar” (“The Untouchables”, 1987) yine gangster dünyasını anlatan, içinde Robert De Nero, Kevin Costner, Andy Garcia gibi büyük aktörleri içeren kadrosuyla unutulmaz filmler arasına girmiştir.

“Öldüren Kadın” (“Femme Fatale”, 2002) Antonio Banderas’ın da bulunduğu kadrosuyla gerilim ve macera türünde, zeka dolu bir filmdir.

Son olarak gösterime giren filmi “Cehennem Çiçeği” (“The Black Dahlia”, 2006) ise bir yıldızın gecenin bir yarısı işkence edilerek öldürülmesinin ardından gelenleri konu edinerek gerilim, polisiye, dram türünde ilerleyen hikayesiyle; Josh Hartnett, Scarlett Johansson, Aaron Eckhart, Hilary Swank gibi günümüz sinema dünyasının parlak isimlerini kadrosunda bulundurur.

Bunun dışında, “Carlito’nun yolu” (“Carlito’s way”, 1993), “Görevimiz Tehlike” (“Mission: Impossible”, 1996), “Yılan Gözler” (“Snake Eyes”, 1998) gibi pek çok önemli filmi vardır.

Al Pacino’yu ise Scarface’ten sonra çok farklı rollerde, çok önemli yönetmenlerle, çok önemli filmlerde gördük. Bunların başlıcaları “Baba” (“God Father”, 1972, 1974, 1990) serisi, “Kadın Kokusu” (“Scent of a Woman”, 1992), “Carlito’nun Yolu” (“Carlito’s way”, 1993), “Şeytanın Avukatı” (“The Devil’s Advocate”, 1997) ve “Insomnia” (2002) olarak sıralanabilir.

Yönetmen Craig Brewer
Oyuncular Samuel L. Jackson, Christina Ricci, Justin Timberlake, S. Epatha Merkerson, John Cothran
Senaryo Craig Brewer
Yapımcılar John Singleton, Stephanie Allain
Görüntü Yönetmeni Amy Vincent
Prodüksiyon Tasarımı Keith Brian Burns
Kurgu Billy Fox
Özgün Müzik Scott Bomar
Yapımcı Stüdyo Paramount Vantage
Türkiye Dağıtımı UIP Filmcilik
Gösterim Tarihi 27 Temmuz 2007

Not:Filmin soundtracklerini aşağıdan indirebilirsiniz.
Özellikle filmde Samuel L. Jackson blues çaldığı bölümler hiç fena değildi.

Film Hakkında:
Güneyde herşey daha ateşlidir.

Lazarus'un (Samuel L. Jackson) blues çaldığı; “Bojo's Juke Joint” adlı şarkıyı epeyce yaşlanmış bir Tom Waits gırtlağıyla söylediği günler geride kalmıştır. Hayatının kadınını bulduğuna inanarak evlenmiş; blues şarkıları söylemeyi bırakmıştır. Karısı tarafından aldatılıp evliliği paramparça olunca, sadece hayallerini kaybetmez; ihanetin getirdiği aşağılanmada ruhunun da kaybolduğunu hisseder. Aradığı huzuru yeniden eski dostu gitarında ve blues şarkılarında bulmaya çalışır. Ta ki karşısına Rae (Christina Ricci) çıkıncaya kadar…
Bilincini kaybedinceye kadar dövülen Rae, asfaltın kenarına yarı çıplak halde bırakılmıştır. Lazarus onu bulduğunda ölmek üzeredir. Tanrı korkusuyla dopdolu olan orta yaşlı adamın, tekrar sağlığına kavuşturmaya çalıştığı bu genç kadının aslında kendi hayatını mahvetmiş bir sokak fahişesi olduğunu anlaması uzun sürmez. Üstelik anksiyete / endişe kaynaklı ruhsal rahatsızlığı vardır.

Çocukluğunda tecavüze uğrayan ve annesi tarafından terk edilen Rae, telefon defterindeki her erkek tarafından kullanılmış bir kadındır. Daha iyi bir yaşama kaçmak için son umutlarını Ronnie'ye (Justin Timberlake) bağlamıştır. Ancak Ronnie'nin askere gitmesi üzerine son umudu da söner. Uyuşturucu bağımlısı olan Rae'nin hayata tutunabilmek için bildiği tek yol, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önüne çıkan her erkeğin istediğini vermektir. Ta ki karşısına Lazarus çıkıncaya kadar…

Lazarus, Rae'yi şeytani duygulardan arındırmaya karar vermiştir. Uygulayacağı yöntemle kendinde var olan çözümlenmemiş erkeksi intikam duygularını da dışa vurmuş olacaktır. Genç kadını radyatöre zincirledikten sonra sıra dışı metodlarını uygulamaya başlar. Rahip R.L. (John Cothran) bu duruma karşı çıkıp müdahale ederse de Lazarus ile Rae zor olanı başaracaklardır. Rae'nin kendine sakladığı duygularını açığa çıkartmayı başaran Lazarus, kendi yüreğinin zincirlerini de çözecek ve aradığı aşkı Angela'da (S. Epatha Merkerson) bulacaktır. Rae'yi kurtararak kendisini özgürleştirmiştir.
Bir Paramount Vantage prodüksiyonu olan “Black Snake Moan”, ilk çalışması “Hustle & Flow” ile 2005 Sundance Film Festivali izleyici ödülü ve en iyi şarkı Oscar'ı kazanan yazar/yönetmen Craig Brewer'ın üçüncü uzun metrajlı filmidir. Yapımcılığını John Singleton ile Stephanie Allain'in üstlendiği filmin başrollerinde Samuel L. Jackson, Christina Ricci, Justin Timberlake, S. Epatha Merkerson, John Cothran ve Michael Raymond-James kamera karşısına geçti.

İki Farklı İnsanı Bir Araya Getiren Tuhaf Koşulların Öyküsü

“Black Snake Moan'da birbirlerini iyileştirmek için bir araya gelen iki farklı insanın öyküsü ve onları bir araya getiren tuhaf koşullar anlatılır” diyor yazar/yönetmen Craig Brewer…
“Black Snake Moan” projesinin, yapımcı John Singleton'un dikkatini çeken ve “Biz bu filmi nasıl yapacağız?” diye merak etmesine yol açan yanı hiç kuşkusuz yürekli/cesur öyküsüdür. Tartışmalı ve cüretkar yapıtı “Boyz N The Hood” ile en iyi özgün senaryo ve en iyi yönetmen dallarında Oscar adaylığı alan Singleton, Craig'in diğer filmi “Hustle & Flow”a kıyasla “Black Snake Moan”ın çok daha cesur bir proje olduğunu belirterek, “Şimdiye kadar böylesini hiç kimse görmedi” diyor.
Ancak filmin en belirgin özelliği, daha iyi bir yaşam özlemiyle dopdolu olan, derinden yaralanmış insanlardaki metamorfozu/biçim değiştirmeyi Craig'in kendine özgü o keyifli anlatımıyla açığa çıkarabilmesidir.
Geçtiğimiz yıllarda hem Singleton'un “Boyz N The Hood”una, hem de Brewer'in “Hustle & Flow”una yapımcı olarak imzasını atan Stephanie Allain, “Black Snake Moan”ın mesajıyla ilgili düşüncelerini şu sözlerle dile getiriyor:
“Hayatın akışı içerisinde hepimiz bir şekilde yaralanmışızdır. Zayıflıklarımız, endişelerimiz, zaaf ve kusurlarımız var. Hayatı algılama biçimimiz, diğer insanlarla ilişkilerimiz genelde bu özelliklerimizle sağlanır. Craig Brewer'in filmi, hayata başka bir insanın bakış açısından bakmamıza, deyim yerindeyse başka bir insanın ayakkabılarını giymemize izin veriyor. Filmin başlangıcında bu söylemi fark edemeyebilirsiniz. Daha doğrusu bu söylemi anlamak istemeyebilirsiniz. Hatta ele alınan konuya bir ölçüde önyargı, husumet veya negatif duygular hissedebilirsiniz. Ancak filmin sonuna doğru bu karakterleri sevmeye başlarsınız. Daha da önemlisi sevmekle kalmayıp onları benimsediğinizin farkına varırsınız. Aslında bu, başka bir insanla iletişim kurmanın getirdiği gücün ta kendisidir. Sözünü ettiğim iletişimin bu filmdeki yansıması ise Rae'nin Lazarus ile iletişimidir.”

Craig Brewer'in bu konudaki yorumu ise şöyle: “Bu filmde Lazarus'un öyküsü anlatılır. Özlemini çektiği huzuru evlilik hayatında bulduğu için gitarını bir köşeye atmış, dini duygulara ağırlık vermiş, tüm sevgisini karısına yönlendirmiştir. Ancak filmin başlangıcında karısı tarafından terk edildiğini görürüz. Üstelik sadece kapıyı çekip gitmekle yetinmeyip Lazarus'u, erkek kardeşi Deke ile aldatmıştır. Lazarus yaşlı bir adamdır. Karısıyla erkek kardeşinin ortak ihaneti sonucunda derin üzüntüye kapılarak darmadağın olur. 10 yıldır yatağının altında duran gitarına uzanır. Bir zamanlar çok iyi bir blues şarkıcısıdır ama gitarı dahil her şeyini geride bırakmıştır. Aradan 10 yıl geçtikten sonra yaşadığı ihanet sonucunda yine gitarıyla baş başadır.”

“Black Snake Moan”da ihanete uğrayan yaşlı blues şarkıcısı Lazarus rolünde, “Pulp Fiction”daki rolüyle Oscar ödülü ve Altın Küre adaylığı alan Samuel L. Jackson oynadı. Deneyimli aktörün filmde üstlendiği Lazarus karakteriyle ilgili değerlendirmesi şöyle:

“Lazarus bir zamanlar o bölgenin en iyi şarkıcılarından birisidir. Müzikten uzaklaşmasıyla birlikte hayatı daha sakin, hatta bir ölçüde sıkıcı geçmeye başlamıştır. Hatta o kadar sıkıcı bir hal almıştır ki, sonunda karısını kendi öz kardeşine kaptırmıştır. Sonra tesadüfen bu genç kızı bulur ve onun hayatının kontrolünü ele geçirmeye çalışır.

Sözü bu noktada devralan Craig Brewer şöyle devam ediyor: “Lazarus'un karşısına çıkan genç kızın adı Rae'dir. Vahşi mizaçlı bir kent kızıdır. Birçokları onun fahişelik yaptığını düşünmektedir. Ancak o yoğun endişe ve kaygılarla acı çeken bir genç kadındır. Sorunlu bir geçmişi vardır. Geçmişte gördüğü kötü muameleler onun cinselliğini ele geçirmiştir. Sonunda yaşadığı her şeyi bir kenara bırakabilmek için en kolay yolu seçmiş, kendisini istediği gibi yaşamanın akışına bırakmıştır.”
Askerdeki sevgilisi Ronnie'nin (Justin Timberlake) askeri birliğe katılışından birkaç saat sonra Rae seks ve uyuşturucu krizine girer. Vücudunun her yanının uyuştuğunu fark edince çaresizlik içinde Ronnie'nin en iyi arkadaşı Gil'e (Michael Raymond-James) gider. Ancak Gil onu dövdükten sonra yolun kenarına atar. Lazarus genç kadını bulur, evine götürür ve sağlığına kavuşturmak için bakımını yapmaya başlar.

Yönetmen Brewer, Lazarus ile Rae arasındaki ilişkiyi şu sözlerle yorumluyor: “Lazarus'un amacı, bu genç kadındaki ahlaksızlığı tedavi etmektir. Ancak kadınlara söyleyecek çok az sözü olduğu için bunu kendine özgü yöntemlerle yaparak Rae'yi belinden zincirle bağlar. Böyle yapmakla, benliğinin derinliğine kök salmış erkeksi intikam duygusunu Rae'nin üzerine boşaltmak istemektedir. Aynı zamanda Lazarus ile Rae arasında bir bağlantı / iletişim oluşur. İkisi arasındaki bu iletişim, genç kadının belindeki zincirin halkalarından çok daha sağlam olacaktır.”
Lazarus rolünde oynayan Samuel L. Jackson'ın yorumu ise şöyle: “İkisi arasındaki bağlantının adeta irade sınavı şeklinde geliştiğini görürüz. Kadın cinselliğini kullanarak kendisini adama bırakmaya çalıştıkça adam onu ittirir. Kadın o güne kadar istediği her şeyi almak için cinselliğini kullanmaya alışmıştır. Cinselliğini ilk defa kullanamayınca Lazarus'a öfke duymaya başlar. Ancak adam onu zincire vurduğu halde şefkatle yaklaşmakta, adeta küçük bir çocuk gibi besleyip bakmaktadır. Zaman içerisinde onu farklı bir yöntemle serbest de bırakacaktır.”

Yediği dayak sonrasında içine düştüğü psikosomatik durumdan Lazarus'un şefkati sayesinde kurtulan Rae, artık oradan gitmeye hazırlanırken kendisini hiç beklemediği bir durumda bulur. Çiftlik evindeki radyatöre uzun ve ağır bir zincirle belinden bağlanmıştır.
Rae rolünde kamera karşısına geçen Christina Ricci, portresini çizdiği karakterin o anda içine düştüğü çelişkiyi şu sözlerle açıklıyor: “Kendisini belinden zincirlenmiş bulunca aklına ormandaki psikopat katillerle ilgili olarak duyduğu korku öyküleri gelir. `Kendimi bu hale nasıl düşürdüm?' diye düşünmeye başlar. Rae sınırları olmayan bir kadındır. Birçok insan kendisini belinden zincirli bulunca büyük bir problemle karşı karşıya olduğunu düşünecektir ama Rae'nin hayatında sınır tanımayan bir kadın olması nedeniyle düşünce mekanizmaları da farklı işlemektedir.”

Christina Ricci sözlerine şöyle devam ediyor: “Rae'nin o güne kadar berbat bir hayatı olmuştur. Kimi zaman hayat ona acımasızlık etmiş, kimi zaman da başına gelenlerin sebebi yine kendisi olmuştur. Bu nedenle genç kadının düşünce mekanizması oldukça farklıdır. O güne kadarki hayatında suistimal edilme ile sevginin daima aynı pakette gelmesi nedeniyle zincirlenmiş olmasını, `O beni seviyor' şeklinde yorumlar. Olayın tuhaf yanı, Lazarus onu gerçekten sevdiği, kurtarmak istediği için zincire vurmuştur. Rae'nin ona duyduğu sevgi de, sanıldığının aksine doğru yönde artmaktadır. Bu noktada o zincir, ironik olarak ikisinin yaşamının birleşmesini sağlayan bir metafor haline gelir. Hiç kimsenin kıramayacağı bir bağlantı noktasıdır.”
Lazarus öncesinde Rae'nin o güne kadar karşılaştığı tek aşkı Ronnie'dir. Hayatı boyunca gerçek anlamda bağlandığı tek erkek o olmuştur. Ancak Rae ile Ronnie'nin ilişkisinde bazı içsel problemler vardır. Buna rağmen bir araya geldiklerinde ikisi arasında yeterince yoğun bir beraberlik oluştuğu için birbirlerinin varlığından huzur bulmayı başarmışlardır.
Ronnie rolünde kamera karşısına geçen 2 Grammy ödüllü aktör Justin Timberlake, Rae ile Ronnie arasındaki ilişkiyi şu sözlerle yorumluyor:

“Onların aşkına küçük kasaba rüyası diyebiliriz. İkisi de genç ve birbirine aşıktır. Küçük kasabadan çekip gitmek ve beraber yepyeni bir hayata başlamak isterler. Büyük ihtimalle asla oradan ayrılamayacaklardır. Zaten ilişkideki problem de bundan kaynaklanır. İlişkideki sorunlara rağmen o kasabada Rae'nin zayıf noktalarını anlayabilen; sorunlarıyla başa çıkması için ona nasıl yardım edeceğini bilen tek kişi Ronnie'dir.”
Ronnie'nin kasabadan ayrılıp askere gitmesi üzerine Rae'nin kendi kendisini kontrol yeteneği yok olur. Lazarus onu bulduğunda tamamen kontrolden çıkmıştır. Bu nedenle her şeyden önce genç kadının kontrolünü sağlamaya çalışacaktır.

Karısının ihaneti sonrasında Lazarus'un kaybettiği kontrolünü yeniden bulmasına rahip arkadaşı R.L. (John Cothran) yardımcı olmuştur. Uzun yıllardır yakın arkadaş olan Lazarus ile R.L., spritüel yönü güçlü iki insandır ama ikisinin de dine bakışı geleneksel yaklaşımdan uzaktır.
Rahip R.L. rolünde kamera karşısına geçen John Cothran, portresini çizdiği karakteri şu sözlerle yorumluyor: “R.L.'nin belli bir cemaati olmasına; çoğu zaman İncil de taşımasına rağmen kendisinin temelde Lazarus gibi olduğunun farkındadır. Aslında bu iki erkek aynı dertten muzdariptir. Rae ile konuştuğu sahnelerden birisinde genç kadına, `Ben günah doluyum, tıpkı dünyanın şeytani düşüncelerle dolu olması gibi…' dediğini duyarız. Kısacası aslında tam olarak hangi noktada olduğunu bilir. Kendi kendini kandıran bir insan değildir.”

Lazarus'un Rae'yi kontrol altına alma isteği, onun yeniden müziğe dönmesine yol açar. “Müzik ona yepyeni bir benlik bilinci verir” diyor Samuel L. Jackson, “Müziğe geri döndükçe yeniden kendisi olmaya başlar. Dayanıklılığı, özgüveni ve tutkuyu yeniden bulur. Daha iyi bir yaşama ulaşmak için müziğin çok önemli olduğunun farkına bir kez daha varmıştır.”
Lazarus'un yeniden bulduğu gücün önemli bir parçası da sevgidir. Eski aşkı Angela'ya yeniden ilgi duymaya başlamıştır. Başka bir deyişle iyi bir kadının güvenini yeniden kazanmıştır.
Angela rolünü üstlenen Altın Küre ve Emmy ödüllü kadın oyuncu S. Epatha Merkerson, portresini çizdiği karakteri şu sözlerle tanımlıyor:

“Lazarus'a karşı yıllardır bazı duygular beslemiş olmalı… Lazarus'un evlendiği kadını çok iyi tanıdığı için onunla evlenmesine sıcak bakmamış. Lazarus'un aslında iyi bir insan olduğunun farkındadır. Bu adama karşı hissettiği duyguları gösterme fırsatını bulur. Ardından Lazarus'un hayatının parçası haline gelen Rae ile karşılaşır. Neler olup bittiğini ilk anda anlayamaz ama çok sevdiği bu adama güvenmeye karar verir. Angela'nın duyduğu inanç onu umutla doldurmuştur. Lazarus'tan bir şeyler talep eder. Ondan tek isteği dürüstlüktür. Angela'nın tam anlamıyla bir melek olduğu söylenemez ama sonuçta kendi özgeçmişi ve kendi değer yargılarıyla çıkıp gelmiştir.”

Angela'nın gelişinde ayrıca ortak bir payda da vardır. Kendi ruhunun müziğini söyleme arzusuyla dopdoludur. Belki onun müziği blues değil, gospel'dir (kilise müziği) ama Lazarus'a göre Angela bir merhamet meleğidir. Adeta yeniden dirilen Lazarus artık her şeye birden sahip olabileceğin farkına varmıştır: Din, iyi bir kadının sevgisi ve blues…

Gitarın Tınıları...

“Sahip olmadığım şey ne? / Neye ihtiyaç duyuyorum? / Cehenneme mi gideceğim? / Benim kadınım nerede? / O kadını mutlaka bulmalıyım / Benim erkeğim nerede? / O erkeği mutlaka bulmalıyım”

Filmdeki müziği gerçek anlamda dinlemeye başladığınızda asla sadeleştirilemez / küçültülemez bir öze sahip müzikler dinlediğiniz duygusuna kapılırsınız. O müzikte bir erkek, bir gitar ve bol miktarda acılar vardır.

“Bu filmdeki müzik, blues'un ta kendisidir” diyor Brewer, “Blues müziği derken sizlere, `Mustang Sally'de mavi saçlı kadınların dans ettiği gemi yolculuğundaki şarkılardan bahsetmiyorum. Kuzey Mississippi'de insanı iliklerine kadar hüzünlendiren blues'tan söz ediyorum. Orada yapılan müzik hoş bir müzik değildir. İnsani ihtiyaçların en katıksız duygusal konumundan kaynağını alır.”
Filmde 1930 yılına ait orijinal vintaj görüntüleri kullanılan efsanevi blues sanatçısı Son House, olayı açıkça ortaya koyar: “Sadece tek bir bluez türü vardır. O da kadınlar ile erkekler arasındaki ilişkilerde meydana gelir.”

“Bu filmin anlattığı tam olarak budur; kadın ile erkek arasındaki iletişim veya iletişimsizliktir” diyen Craig Brewer, filme neden “Black Snake Moan?” isminin verildiğini şu sözlerle açıklıyor:
“Bazıları neden bu ismi verdiğimizi soruyorlar. Evet, geçmişte Blind Lemon Jefferson'un yorumladığı `Black Snake Moan' adlı bir şarkı vardır. O şarkının, tüm zamanların en unutulmaz, en tekinsiz ve en günahkar blues şarkılarından birisi olduğunu düşünüyorum. Jefferson'un yaptığı müzik, bilinmeyene duyulan korku duygusu olarak görüldü. Odamda ne var? Yerde sürünen ne? Birisi bana yardım etsin şeklindeki duygu ve düşüncelerin yansıması olarak değerlendirildi.”

Filmin müzik süpervizörlüğünü de üstlenen Memphis'li müzik yapımcısı Scott Bomar ise şu yorumu yapıyor: “Jefferson o şarkıyı kör olmak üzerine yazmıştı. Şarkıda `siyah bir yılan sürünerek bana doğru ilerliyor' şeklinde bir dize vardır. Aslında onun üzerine gelen körlüğün verdiği karanlıktır. Jefferson o karanlığı siyah yılan şeklinde adlandırır.”

Yazar/yönetmen Craig Brewer şunları ekliyor: “Bu, filmin en hayati sahnesinde mükemmel bir metafor oluşturdu. Filmde Lazarus ile Rae'nin en karanlık sırlarıyla yüzleştiği bir an vardır. Yakınlarda hiç kimsenin olmadığı bir evde kilitliyseniz, arkanızda doğru miktarda gök gürültüsü ve yüzünüzde ay ışığı varsa, insanoğlunun en temel konularını konuşmaya dalarsınız. Lazarus'un çaldığı şarkının bu iki insana yaptığı tam olarak budur. Şarkının çalınmasının ardından yaşanan deneyimden sonra ikisi de asla eskisi gibi olmayacaktır. Birbirlerine sonsuza kadar bağlanmışlardır.”

Filmde çalınan şarkının ruhunun, filmin adını getirdiğini belirten Brewer, “Black Snake Moan' gibi bir filmi en sağlıklı şekilde yapmanın tek yolu, filmde oynayacak oyuncuları müzikle beslenen bir kent olarak tanınan Memphis'e getirmekti” diyor.

Lazarus rolünü üstlenen Samuel L. Jackson ise, “Black Snake Moan”ın kadrosuna katılışının nasıl gerçekleştiğini şu sözlerle anımsıyor:

“Oynadığım başka bir filmin tanıtımı için New York'taydım. Rock'n'Roll Hall of Fame etkinliğinin sürdüğü günlerde Waldorf'a gitmiştim. U2 grubunu izlerken arkamdan bir sesin, `Yeni çekilecek bir filmde blues müzisyenini oynayacaksın ve ben de sana gitar çalmayı öğreteceğim' dediğini duydum. Başımı çevirince, David Letterman Show'da gitar çalan Felicia Collins'in seslendiğini gördüm. Cevap olarak, `Okey, eğer o film çekilirse kesinlikle bunu yaparım' dedim.”

Samuel L. Jackson sözlerine şöyle devam ediyor: “Aradan birkaç hafta geçti. Craig ile konuştum ve işi hemen aldım. Gitarı New York'a gönderdiler. Felicia ile konuşarak gitar dersleri almaya başladım. O günlerde `Snakes on a Plane'e yeni başlamıştım. Vancouver'a gittiğimde sahne donanımcısı beni o gitar kılıfıyla gördü. Sonradan sahne donanımcısı Luther'in aslında usta bir gitarist olduğu ortaya çıktı. Her gün öğle tatilinde karavanıma gelerek bana gitar çalmayı öğretti.”

Ardından Samuel L. Jackson'ın bitmek tükenmek bilmeyen seyahat günleri başladı. Gerisini Craig Brewer'dan dinleyelim: “Samuel Jackson'ı Mississippi'deki Clarksdale ve Oxford çevresindeki bölgeye aldık. Onu hepsi birer Mississippi efsanesi olarak tanınan ve kendine özgü özel soundu olan Big Jack Johnson, Kenny Brown, Cedric Burnside ve Sam Carr gibi blues ustalarıyla tanıştırdık.”

Daha önce Brewer ile “Hustle & Flow”da işbirliği yapmış olan Memphis'li müzik yapımcısı Scott Bomar ise, Mississipi deltasında Jackson Brewer ile birlikte çıktığı yolculuğu şöyle anlatıyor:
“Mississippi'deki tüm stüdyoları ve müzisyenleri ziyaret ettik. Uğradığımız her durakta müzisyenler Sam ile oturup ona gitar çalmayı gösteriyor, şarkılar öğretiyorlardı. Her şeyin bir araya gelmesini o yolculuk sağladı. Hangi şarkıların hoşuna gittiği konusunda Sam'in fikrini öğrenmiş olduk. Böylece ince ayar yapma fırsatı bulup Lazarus'un hangi şarkıları çalacağını belirledik.”

Samuel L. Jackson ise, kendisiyle beraber Delta turuna çıkanları “olağanüstü iyi öğretmenler” olarak niteliyor ve şunları söylüyor: “Hep beraber çeşitli mekanlara gittik. Aslında o geziler sırasında hiçbir şey yapmıyor, sadece oturup Big Jack Johnson'un gitar çalışını seyrediyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse filmde sadece gitar çalıyormuş gibi davrandım. Büyü kendiliğinden ortaya çıktı.”

Yönetmen Brewer'ın bu konudaki gözlemi ise şöyle: “Samuel L. Jackson ile ilgili olarak öğrendiğim en önemli özellik, kendisini müziğin ustaları tarafından eğitilmeye bırakacak kadar güçlü bir insan olmasıydı. Big Jack Johnson'un evine gittiğimizde ilginç bir olay yaşandı. Big Jack gitarını onun eline bırakıverdi. Yarım saat geçtikten sonra Sam daha önceden hiç çalmadığı bir şarkıyı çalabiliyordu. Hatta bunu o kadar iyi yapıyordu ki, Big Jack Johnson'un bir ara, `Hey, defol git evimden' diye bağıracak noktaya geldiğini fark etmemek imkansızdı.”

Memphis: Müziğin Mezopotamya'sı Olmaktan Daha Fazlası...

“Black Snake Moan”ın her karesinde Mississipi deltasının, özellikle de Memphis'in kendine özgü havası hissedilir. Yapımcı Stephanie Allain, filmdeki Memphis vurgusunu şu sözlerle anlatıyor:
“Craig Brewer'ın her filminde Memphis kenti başlı başına bir karakterdir. Memphis kenti ilk bakışta biraz tehlikeli, biraz da ürkütücü bir yerdir. Oraya gittiğiniz anda kentin ritmine kapılırsınız. Müzikle doğmuş bir kentte olduğunuzu hissedersiniz. Siyahlarla beyazların müziğinin çatışmasından oluşan bir müzik vardır. Bu çatışma kentin her yanına sinen inanılmaz bir kreatif enerji yaratır. Orası hala müziğin Mezopotamya'sıdır. Blues, rap ve R&B müziklerinin kavşak noktasıdır. Stax müzik şirketinin efsane isimleriyle Elvis, BB King ve Isaac Hayes orada yetişmiştir. Siyahlarla beyazların yan yana oturduğu, aynı müziği dinleyip aynı yiyeceklerin tadını aldığı gerçek bir kenttir.”

Scott Cothran'ın Memphis ile ilgili yorumu ise şöyle: “Ancak Memphis aynı zamanda güneyin derinliklerinde olan bir yerdir. Bu ülkede beyaz kadınlar yüzünden siyah erkeklerin başına gelen kötü durumlarla ilgili uzun bir tarihimiz vardır. Bu bir tehlikedir, hem de birinci elden bir tehlikedir. Birçok siyah insan, bırakın olayın içine karışmayı, sadece karışanlarla kan bağı olduğu için öldürülmüştür. Amerikan tarihini incelerseniz, ne zaman dövüldükten sonra yarı çıplak bir köşeye bırakılan bir beyaz kadın bulunsa akla gelen ilk şey bunda siyah adamların parmağının olabileceğidir. Dolayısıyla bu beyaz kadını kurtarmak isteyen Lazarus, tehlikeli bir yolda yürüdüğünün, dikkatli olması gerektiğinin farkındadır. Craig Brewer'in, konuşmamız gereken konular hakkında yazdığını düşünüyorum. Üzerine ışık tutmamız gereken konuların portresini çizme isteğiyle dopdolu bir yazardır. Bu ülkede hepimizin karanlık noktaları vardır. Eğer böyle bir film o konuların üzerine bir parça ışık tutabilirse hepimiz çok daha iyi noktalara gelebileceğiz.”
Daha önce Brewer ile “Hustle & Flow”da da beraber çalışmış olan Görüntü Yönetmeni Amelia Vincent, filmdeki görüntü düzenlemelerinde uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle açıklıyor:

“Brewer ile yaptığımız toplantıda ele alınan konunun niteliğini dikkate alarak çekimleri buna uygun şekilde yapmaya karar verdik. Her şeyin önceden düşünülmesi, çerçevelemenin kurallara uygun olması, kısacası filmin formatının klasik olması yönünde fikir birliğine vardık. İzleyicinin her şeyi tam olarak algılamasını hedeflediğimiz için yönetmen Craig Brewer'in yaptığı her tercih ciddi bir tercih oldu. Filmin karelerinde izleyici karşısına çıkan hiçbir görüntü rastgele yapılmadı.”

Görüntü yönetmeni Amelia Vincent sözlerine şöyle devam ediyor: Örneğin izleyici bu filmde, belinde bir zincir bağlı olduğu halde koşmaya çalışan beyaz şortlu bir kız görecek. O sahneyi klasik yaklaşıma uygun çekmeseydik, izleyici ona sunulan materyalin ciddiyetini tam algılamayabilirdi. Renk tonlamaları da Tennessee eyaletinin kırsal kesimindeki doğal renklere uygun şekilde yapıldı. Bu yüzden çiftlik arazisinde bol miktarda solgun kahverengi ve yeşil göreceksiniz.”

Amelia Vincent filmin geniş ekran formatında çekilmesinin gerekçesini ise şu sözlerle açıklıyor: “Geniş ekran formatını bilinçli olarak tercih ettik. Karelere yansıyan görüntüler böyle bir formatı gerektiriyordu. Sözünü ettiğim bu görüntüler, kimi zaman bir gitar, kimi zaman kanepede yatan bir kız, kimi zaman da iki insanın aynı anda çekiştirdiği bir zincir oldu. Ayrıca geniş ekran formatı, bu filmin western filmlerdeki gibi bir görünüme sahip olmasını sağladı. Araştırmamızı yaparken `The Misfits' ve `The Searchers' gibi geniş ekran formatında çekilmiş klasik western filmlerini dikkatle inceledik. Çerçeveleme açısından da klasik western yaklaşımını uyguladık. Western filmlerinde bazı görüntüler, tabanca kılıfı üzerinden çekilerek yansıtılır. Biz burada tabanca kılıfı yerine, koltukta yatan Rae'yi gitar görüntüsünün üzerinden çekme yöntemi izledik.”

“Black Snake Moan”ın yapımcısı John Singleton, filmde ele alınan konunun kışkırtıcı ve tahrik edici olduğunu bile bile yola çıktığını belirterek şöyle konuşuyor:

“Bu filmdeki öykü bizi insanların gerçekten rahatsız ve huzursuz olduğu yerlere götürür. Ancak bu kadar rahatsızlık verici bir öykü, Craig Brewer gibi usta bir yazar/yönetmenin kaleminden çıkınca ben hiç huzursuzluk hissetmedim. Craig yıllar önce himayem altına aldığım ilk insandı. Onun bir yönetmen olarak gelişmesini ve bu filmde adeta çiçek açmasını görmek benim için çok keyifli oldu. Aslında bu filmin doğuşu, Craig ile `Hustle & Flow'da yaptığımız işbirliği esnasında gerçekleşti. O filmi çektiğimiz günlerde Craig bana yeni bir senaryo yazdığından bahsetmişti. Hemen okudum ve daha `Hustle & Flow' gösterime bile girmeden yeşil ışık yaktım.”

“Black Snake Moan”ın öyküsü, Brewer'in aklına tek gecede geldi. Filmin tamamını o gece kendi beynine yazdı ama böyle bir film için aklına bir türlü isim gelmiyordu. “Hustle & Flow”un 2005 Sundance Film Festivali'nde izleyici ödülünü kazandığı gecede Brewer'in karşısına “Black Snake Moan”ı yapma fırsatı da çıktı.

Gerisini Brewer'ın kendisinden dinleyelim: “Böylesine iddialı bir filmin hayata geçirilmesi için uygun bir zaman varsa, şimdi tam zamanıdır diye düşündük. Yapacağımız tek şey motosikletin pedalına basarak start vermek, doğru oyuncu kadrosunu bularak filmi yapmaya başlamaktı.”
Oyuncu Kadrosu Nasıl Seçildi?

Yapımcı Singleton, Lazarus rolü için Samuel L. Jackson'un tercih edilmesinin sebebini “sadece sezgiler…” diyor ve şöyle devam ediyor: “Lazarus rolünü Sam'den başkasının oynayabileceğini sanmıyorum. Senaryoyu ilk okuduğumda sezinlediğim ilk şey bunun büyük bir film olacağıydı. Lazarus karakterinin niteliklerine bakınca, `İşte Sam…' diye düşündüm. Sam bu projeyle ilgilendiğini söyleyince kendisine `Şarkı söyleyebilir ve gitar çalabilir misin?' sorusunu yönelttim. Verdiği cevap, `Evet, oynayabilirim. Eğer yeterli ruh varsa herkes blues söyleyebilir' şeklinde oldu. O andan itibaren de Samuel L. Jackson'un kalbi kırık blues adamına dönüşümü başladı.”

Yapımcı Stephanie Allain ise, Rae rolündeki Christina Ricci'nin oyuncu seçmeleri için geldiği ilk günle ilgili izlenimlerini şu sözlerle anlatıyor: “Christina'nın oyun gücü karşısında gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissettim. Seçmeler sırasında bizlere öyle bir Rae versiyonu verdi ki, daha iyisini kimsenin yapamayacağını düşündüğümüz için Rae rolünü ona verdik.”

Craig Brewer'ın yorumu ise şöyle: “Eğer Katherine Hepburn, Bette Davis, Faye Dunaway ve Julie Christie'nin hep birlikte yolculuk ettiği bir trene Christina Ricci de binseydi, eminim ki o ünlü kadın yıldızların hepsi, `Hey, sen de bizden birisin, gel aramıza otur' diyeceklerdi. Christina korkusuz bir oyuncudur. Rolüne adapte olduğu anda büyüleyici bir tablo ortaya çıkar. Rae rolünü Christina'dan başka hiç kimse oynayamazdı diye düşünüyorum.”

Rolünü kolaylıkla oynamasında senaryonun güçlü yapısının önemli payı olduğunu belirten Christina Ricci, “Senaryoyu çok sevdim. Hemen havasına girdim. Dürüstçe yazılmış, hiçbir önyargı taşımayan bir senaryo olduğunu düşünüyorum. Toplumumuzun doğru veya yanlış şeklindeki önyargılarından en küçük bir esinti bile taşımadan yazılmış bir senaryoydu” diyor.
Yazar/yönetmen Brewer, provaların ilk günüyle ilgili izlenimini şu sözlerle aktarıyor: “Christina'nın önüne çeşit çeşit zincirler koyarak seçmesini istedik. Aralarından bir tanesini eliyle kavrayarak, `İşte, bağlanmak istediğim zincir bu…' dedi. O seçimini yapınca, `Tamam, o halde hemen bunun plastik versiyonunu yapalım' deyince Christina'dan hiç beklemediğim bir cevap aldım. `Hayır, bu zincirin plastik versiyonunu istemiyorum. Beni direkt bu zincirle bağlayın' diyordu. Sonrasında belinde zincirle bağlı oda içinde yürümeye çalıştığı günleri hatırlıyorum. `Kendini öldüreceksin Christina' dediğim halde sözümü dinletemiyordum. Çekimler tamamlandığında zincirin kesmesi nedeniyle el ve ayaklarının sıyrıklar ve kan içinde kaldığını görüyordum. Buna rağmen başka türlüsünü istemedi. Plastik zincir yerine orijinal zincirle bağlı rol yapmaya devam etti.”

Christina Ricci'nin oynadığı Rae karakterinin, Lazarus'un gitarı eşliğinde, “This Little Light of Mine” adlı şarkıyı söylemeye başladığı sahnede de ilginç bir durum yaşandı. Bu sahneyi yazar/yönetmen Brewer'ın kendisinden dinleyelim:

“Sam çalmaya başladığında Christina o yumuşak Güneyli aksanıyla şarkı söylemeye başlar. O sahne gerçekten çok güzeldir. Ayrıca Christina'nın eliyle cenneti işaret ederek küçük bir koreografi yaptığını görürüz ki, cenneti işaret etmesi çok tatlıdır. Christina'nın o sahnedeki başarısını görünce, acaba küçükken kilisedeki Pazar okuluna gitti mi diye merak ettim. Yoksa böyle şeyler onun DNA'sında mı var diye düşünmeden yapamadım. Christina'nın oynadığı Rae karakterine hayat en acımasız yüzünü göstermiş olabilir ama sonuçta bir şekilde su yüzeyinde kalmayı başarmış. Kendisini hayatın en dip noktalarında bulduğu halde adeta su yüzeyinde kabarcıklar gibi yaşama tutunmaya çalışıyor. O sahnede Christina'yı şarkı söylerken görünce gözlerimin dolduğunu hissettim.”

Filmdeki ikinci erkek rolü için Singleton'un aklında tek bir isim vardı. O da Justin Timberlake'ten başkası değildi. Ünlü şarkıcı/aktörle “Hustle & Flow”un Memphis'teki çekimleri sırasında tanışmıştı.

Singleton o tanışma gününü şu sözlerle anımsıyor: “Timberlake oraya Sun Stüdyolarında düzenlenen Rock and Roll müziğinin 50. yıldönümü nedeniyle gelmişti. Yanıma Craig'i de alarak onunla tanıştırdım. O tanışma sırasında, `Hey dinle, seninle tanıştırdığım bu adamla beraber yeni bir film yapacağız. İsmi Craig Brewer'dır ve senin gibi Memphis'lidir' dedim.”

Justin Timberlake ise o tanışmadan sonra neler olduğunu şu sözlerle anımsıyor: “Singleton o gün bana filmin anafikrini açıkladı. Sonra senaryo taslağını okuyunca böyle bir filmde oynamanın gerçekten iyi bir şans olduğunu düşündüm. Senaryo taslağındaki karakterleri okudukça hepsine hayran kalıyordum. Craig gibi ben de Memphis'liyim. Bu yüzden senaryoda sözü edilen her yeri çok tanıyorum. Sayfaları çevirdikçe o bölgelerde dolaştığım günleri hatırladım. Kendim gitmesem bile oraları görmüş birilerini biliyordum. Portresini çizdiğim Ronnie karakterini en güçlü şekilde vurgulamak için en iyi ortamları bulmak istedim.”

Son dönemde pop starlarının sinema filmlerinde oynama trendinin farkında olduğunu söyleyen John Singleton, Justin Timberlake'i diğer pop starlarından ayıran özellikleri şöyle sıralıyor:
“Bence Justin'in en harika yanı, müzik dünyasından gelen bir isim olduğu halde oyunculuğu da ciddi bir çalışma alanı olarak kabul etmiş olmasıdır. Oyunculuk konusunu bir sanat olarak görüp ciddiye aldığını düşünüyorum. Bu filmde performansını çok sevdim. Justin en ince nüansları bile çok iyi yakalayan; rolünü kalın fırça darbeleriyle geçiştirmeyen bir oyuncudur.”

Filmin sakinleştirici güç odağı, Rahip R.L. karakteridir. Angela karakteriyle beraber filme denge ve umut boyutu getirir. Rae ile Lazarus'un her ikisinin de dünyası, sevdikleri tarafından terk edilince paramparça olmuş, daha iyi hayat umutları dağılıp gitmiştir. Rahip R. L. ile Angela karakterlerinin varlığı her ikisi için de denge ve umut odağı haline gelir.

Yapımcı Stephanie Allain, bu iki karakterin filmdeki işlevini şu sözlerle değerlendiriyor: “John Cothran'ın oynadığı Rahip R.L. ile S. Epatha Merkerson'un oynadığı Angela karakterleri, bir bakıma izleyicinin sesi gibidir. Lazarus ve Rae'ye bakış açılarında belli bir hassasiyet vardır. Onlara önyargıyla yaklaşmayıp severler. İzleyici de Lazarus'un uyguladığı sıra dışı tedavi yöntemini ancak bu iki karakterin varlığı sayesinde kabullenebilecektir.”

Craig Brewer'ın daha önceki filmlerinden olduğu gibi “Black Snake Moan”ın da kendisini derinden etkilediğini söyleyen yapımcı Stephanie Allain, “Brewer'ın tüm filmlerinde kusurlu ama büyüleyici karakterler vardır. Onlara sempati duymamak imkansızdır” diyor ve şöyle devam ediyor:

“O karakterlerin içinde bulunduğu kötü duruma empatiyle yaklaşınca her şeye rağmen içlerindeki müziğin ölmesine izin vermediklerini görüyorum. Craig her şeyi sevgiyle ve karakterlerine duyduğu derin saygıyla ifade eder. İzleyicinin de bunu hissedeceğine inanıyorum.”

Yapımcı Allain'in filmle ilgili son sözleri ise şöyle: “Brewer ile beraber yaptığımız çalışmaların temel çıkış noktası saygıdır. Yaptığımız her çalışmada herkese saygı göstermek isteriz. Kim olduğunuzun ve ne yaptığınızın hiçbir önemi yoktur. Bizim için önemli olan kim olmak istediğiniz ve olabileceğinizdir. Filmlerde kahramanlar genellikle kusursuz ve hatasız olarak sunulur. Herkesten daha iyi, daha güçlü, daha güvenli, daha güzeldirler. Ancak işin gerçeği, insanların filmlere o karakterlerde kendini görmek için gittiklerine inanıyorum. Filmlerdeki karakterler aracılığıyla kendi yolculuklarına çıkarlar.”



7-11 Temmuz arasında açılacak Astronomi Yaz Okulu’nda uygulamalı ve teorik gökbilim dersleri, teleskop ve çıplak gözle gözlemler, yarışmalar, oyunlar, film ve belgesel gösterimleri olacak.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Rasathanesi, gökyüzü meraklıları için uzağı yakın kılmayı hedefleyen “Astronomi Yaz Okulu” düzenledi.

7-11 Temmuz 2008 tarihleri arasında tek dönem yapılacak yaz okuluna, astronomiye meraklı 12 yaş ve üzerinde herkes başvurabilecek.

Rasathane yetkililerinden alınan bilgiye göre, astronomiye yönelik bilimsel araştırmaların yapıldığı rasathanede düzenlenecek yaz okulunda katılımcılara gök bilimi konularında teorik ve pratik bilgiler anlatılacak. Bunun yanında 15, 30 ve 40 santimetre çaplı teleskoplarla yıldızlar ve gezegenler gözlenecek.

Astronomi Yaz Okulu’na başvurular, 27 Haziran 2008 tarihine kadar http://rasathane.ankara.edu.tr/yazokulu/ adresindeki başvuru formu aracılığı ile yapılacak. Kontenjanın sınırlı olması nedeniyle katılımcı sayısının 30’u aşması durumunda başvuru sırası gözönüne alınacak.

Astronomi Yaz Okulu süresince uygulamalı ve teorik gök bilim dersleri, teleskoplarla ve çıplak gözle gözlemler, yarışmalar, oyunlar, film ve belgesel gösterimleri yapılacak ve her yaştan katılımcı merak duyduğu gök bilim konularını öğrenecek.

Kaynak : http://www.ntvmsnbc.com



NASA'nın Ay araştırmaları için kullacağı LRO uzay aracına isminizi yazdırmak için burayı tıklayınız...

İsminizi içeren veritabanı sadece isimleri saklamak için kullanılan bir mikroçip üzerinde saklanacak...

Son Başvuru : 27 Haziran 2008

NASA'nın LRO uzay aracı yeni teknolojilerle, Ay üzerindeki potansiyel kaynakları ve karakterize çevresel etekenleri inceleyecek...


LRO, NASA'nın aya dönüş projesi (70'li yıllardaki gibi düşünebilirsiniz)...


Bu proje NASA'nın MARS'a seyahet projesininde öncü niteliği taşıyor...

Proje kapsamında Ay'ın karakterize özellikleri ile çevresel etkenler araştırılacak...

Araç Ay'ın düşük bir yörüngesinde (50km) 1 yıl boyunca dönerek gece gündüz'e göre sıcaklık haritası, Ay'ın UV haritası, Kutup bölgelerinde olası su bölgelerinin incelenmesi görevini gerçekleştirecek..




LRO bu yıl içerisinde bir ATLAS V 401 roketi ile fırlatılacak...

LRO'nun üzerinde 6 adet gözlem aracı mevcut...

+ Radyasyonun etkileri için Kozmik ışın Teleskopu, (CRaTER)
+ Ay Radyometre Keşif Cihazı, (DLRE)
+ Lyman Alfa Haritalama Projesi, (LAMP)
+ Ay Nötron Araştırma Dedektörü, (LEND)
+ Ay yörünge Lazer Yükseklik ölçeri (LOLA),
+ Ay yörünge Keşif Kamerası (LROC),
+ Mini-RF görüntüleyicisi.

Aşağıda Delta'nın beklenen Fırlatma performansı...




Uzun bir bekleyişin ardından Mgs 4 tüm dünyada bugün itibariyle raflardaki yerini aldi. Oyunun çıkışını kutlamak için New York'ta 11 Haziran'ın geceyarısında Kojima'nın da katıldığı bir tanıtım etkinliği düzenlendi.

Tanıtım etkinliğinin resimlerine bu adresten bakabilirsiniz.

MGS 4 Avrupa Paketi

Türkiye'de de satılacak olan MGS 4 European Limited Edition pakedinden şunlar çıkacak: Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots, oyunun nasıl yapıldığını anlatan bir Blu-Ray diski, soundtrack CD'si ve 12 santimetre boyunda bir Old Snake figürü.

Kaynak: http://kotaku.com/

Snake edebiyat dünyasına sızdı

MGS serisi sanal dünyadan ve beyaz perdeden sonra şimdi de edebiyat dünyasına ayak atıyor. Yazar Raymond Benson tarafından yazılmış MGS 1'i konu alacak olan 336 sayfalık bir roman 25 Mayıs'ta ve Keikaku Ito tarafından yazılmış MGS 4'ü konu alan bir roman da 12 Haziran'da satışa çıkacak. İlgililere duyurulur.

Kaynak: http://kotaku.com/5011241/metal-gear-solid-books-it-to-store-shelves

Metal Gear Solid 4 Son Değil

1up Gaming, Metal Gear Solid 4 ile Metal Gear serisinin bitmeyeceğini rapor etti. Habere göre MTV Multiplayer televizyon programına katılan, MGS4 yapımcısı Ryan Payton serinin Guns of the Patriots'dan sonra devam edeceğini doğruladı. Metal Gear adı altında daha fazla oyun görebileceğiz, fakat 'Solid' adında göremeyebiliriz. Yani Metal Gear Solid 4, Metal Gear Solid serisinin son oyunu.

"Bunun son 'Metal Gear' oyunu oldugu hakkında bir yanlış anlaşılma var" diyen Payton sözlerine: "Evet, gerçekten Metal Gear Solid 4, 'Solid Snake' hikayesinin son bölümü" diyerek devam etti.

Bu olay geçtiğimiz hafta Konami basın açıklamasında yayınlanan süpriz videoda geçen gizemli telefon konuşmasını açıklıyor. Videoda geçenler:

[Ocelot konuşuyor]
- By the way, what should we do about "The Project"? (Bu arada, 'Proje' hakkında ne yapmalıyız?)

- Yes, that's correct. (Evet, doğru)

- That man has fallen. (O Adam öldü)

- It's about the sequel. (Devamı hakkında)

Revived Trailer

Dün "Revived" adında yeni bir MGS 4 videosu yayınlandı. MGS'nin 10.yıl dönümü için hazırlanmış olan bu video yeni sürprizlerin ve soruların habercisi olacak gibi.

Videoyu izlemek için: http://www.gametrailers.com/player/33452.html


Genel Kaynak :http://www.mgsturk.com/

NOT : Dünya Ticaret Merkezi Bimeks de standlar muhteşem posterler ile süslenmiş .Bu hafta sonu inceleme fırsatı buldum.Bu oyun değil, sanki bir simulasyon.MGS4'ü henuz deneme fırsatı bulmadım.Diğerleri gerçekten iyiydi.Bunu inceledikten sonra görücez.Konami ve hideo kojima muhteşem şeyler yapıyorlar.

Bu beyazlık buz olabilir mi?!

NASA'nın Mars Lander'ı Phoenix, kazı işleminde yukarıdaki beyaz bölge ile karşılaştı...

Dodo-Goldilocks olarak isimlendirilen bölgedeki bu görüntü sekiz gün önce elde edildi...

Aşağıda bölgedeki kazının 3-boyutlu görüntüsü (3B-gözlük kullanmanız gerekiyor)...




Robert Johnson 8 Mayıs 1911 de Mississippi'nin kırsal bölgelerinden birinde-hazelhurst-da dogmustur. Çocukluğu donemin birçok zencisinin olduğu gibi göçmen kamplarında ve çiftliklerde çalısarak geçmiştir. Çocukluğunda geçirdiği bir göz rahatsızlıgı nedeniyle bir gözü neredeyse kördür. 16 yaşindaki karısı doğum sırasında ölünce kendini tümüyle müziğe vermiştir. Zamanının bir çoğunu köşye çekilip kendi kendine gitarını tınlatarak geçirirmiştir.

Yine bir gece yarısı öylesine fidanliğa gittiğinde burada şeytanla karşilaştığı ve ruhunu ona sattığı söylenir. Şeytanınsa karsılığında gitarının akorunu degiştirip geri verdiii. 1990'da yapılan bir araştırmaya göre ise robert johnson ın gitarı gerçektende farklı bir şekilde akorluydu ve bunu asla kimseye öğretmiyor ve kimsenin yanında akort yapmıyordu.
Ya da söyle diyelim onu kendi başina gitar akoru yaparken gören olmamışti. Sahneye ilk çıktığında dönemin ünlü bluescularıdan Lonnie Johnson'a özenip sahnede Robert Lonnie adını kullanmıştır.Şarkılarını coverlayan ünlülerden bazıları ise; Blues Brothers, Canned Heat,Cream,Eric Clapton,Bob Dylan,Fleetwood Mac,Grateful Dead, John Hammond,Jeff Healey Band,Rolling Stones,Red Hot Chili Peppers, Elmore James,B. B. King,Led Zeppelin,Robert Lockwood,Taj Mahal,Cassandra Wilson, ZZ Top ...

16 Ağustos 1938 de ise çalıştiği barın sahibi tarafından-karısıyla yattığı için-zehirlenerek öldürüldü.Kayitli olan 27 parçası oldugu söylenir di ama yakın zamanda 42 yeni parçası daha bulunmuştur.

Kaynak: http://tr.wikipedia.org

Not: Blues seviyorsanız, bu kişiyi mutlaka ama mutlaka dinlemelisniz.

En Favori Parçaları, Robert Johnson Mp3'ler :

Robert Johnson - Me And The Devil Blues

robert johnson - alcohol and jake blues

Robert Johnson - Come On In My Kitchen (1936)

Robert Johnson - Harmonica Blues

Robert Johnson - I Believe I'll Dust My Broom

Robert Johnson - Kind Hearted Woman Blues

Robert Johnson - Love In Vain

Robert Johnson - Ramblin' On My Mind

Robert Johnson - Stop Breaking Down Blues

Robert Johnson - Sweet Home Chicago

Robert Johnson -- Got My Mojo Working

Robert Johnson - The Sky is Crying

Robert Johnson - The Slide Guitar - Preachin' Blues

Robert Johnson - Walking Blues

Robert Johnson - Whiskey Blues

Robert Johnson- Crossroads Blues

Robert Johnson- Hell Hound On My Trail

RapidShare Download :

http://rapidshare.com/files/124187200/Robert_Johnson_The_Best_Of.zip.html



The Official Robert Johnson Blues Museum is located in the Historic District of downtown Crystal Springs. The museum also serves as Foundation Headquarters/Offices. This unique building is now open to the public. The address is 218 E. Marion Drive, Crystal Springs, MS 39059.

We want to preserve the heritage of Copiah County as well as the Legacy of the Blues.
If anyone has historic artifacts or memorabilia native to the Copiah County Area they would like to donate or loan to the museum, it would be greatly appreciated. We welcome visitors to the museum, and would like them to learn about the culture and history of this area, its music, and people. Any and all donations and contributions will be honored.


Bilet Fiyatları

1. Kategori: 80,00 YTL


Ön Bilgi

- Avantajlı bilet satış dönemi bitmiştir. Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz.
- Normal bilet satış dönemi devam etmektedir.
- Etkinlik ayaktadır.
- Etkinlik mekanına fotoğraf makinesi,kamera,ses kayıt cihazı vb.alınmayacaktır.

Etkinlik Hakkında Bilgi

JUDAS PRIEST İLK KEZ İSTANBUL’DA!
ÜSTELİK YENİ ALBÜM ŞARKILARIYLA…


Fanlarının uzun süren bekleyişi sona eriyor! JUDAS PRIEST, BKM – Radyo Eksen organizasyonu ile ilk İstanbul konserini Turkcell Kuruçeşme Arena’da verecek.

1960 Yılında kurulan ve 1974’de ilk albümünü yayınlayan grup müzik dünyasında gittikçe sertleşen tarzıyla tanınıyor. Heavy metal müziğin gelişimine katkılarıyla “Metal müziğinin Tanrıları” olarak da adlandırılan grup Haziran ayında yeni albümleri ‘NOSTRADAMUS’ u piyasaya çıkarıyor. Yeni albümün şarkıları da grubun ilk İstanbul konserinde heavy metal tutkunlarıyla canlı olarak buluşacak.

Gerçekten şimdiye kadar denenmemiş bir yöntem kullanan Tawfik Dialer yazılımı, işletim sistemi olarak Symbian kullanan telefonlar üzerinde kullanılabiliyor. Çalışma mantığı ise oldukça basit. Yazılım, gönderilmek istenen mesajı mors alfabesine benzer bir şekilde kodluyor ve karşı telefona buna göre bir dizi çağrı bırakıyor.



Karşıdaki telefon da bu çağrıları tekrar harfe dönüştürüp kullanıcısına mesaj olarak sunuyor. Sistemin çalışması için her iki telefonda da bu yazılımın yüklü ve çalışır durumda olması gerekiyor. Bu noktada sorun yaşamamak için tabi ki karşı tarafın gelen çağrılara cevap vermemesi ve meşgule düşürmemesi gerekiyor.

Ayrıca aranacak numaranın mutlaka +90542... şeklinde uluslarası formatta girilmesi gerekiyor. Telefon hiçbir şekilde açılmadığı için herhang bir tarafa ücret yazmıyor ve kontör azalmıyor. Bu şekilde eğerli mesajın alınmasını bekleyecek kadar yeterli sabrınız varsa maksimum 40 karakter sınırı ile istediğiniz kadar sms gönderebilmeniz mümkün. Bizden size tavsiye telefonu sessize almayı unutmayın :)

Adım adım kullanım ipuçları:
1. İlk olarak yazılım üzerindeki SetNumber seçeneğini kullanarak numaranızı girin.
2. Ardından mesaj yollanacak numarayı uluslarası formatta belirtin.(+90542... şeklinde)
3. SetMessage seçeneği yardımıyla maksimum 40 karaktere kadar mesajınızı girin.
4. Send seçeneği seçin ve yollama işleminin tamamlanmasını bekleyin. İşte hepsi bu...

Eğer wap bağlantısı kullanıyorsanız yazılımı wap.GetJar.com sitesinden doğrudan telefonunuza indirebilirsiniz. Bunun için Quick Download seçeneği altından 5183 download kodunu kullanmanız yeterli. PC altından indirip daha sonradan yüklemek için ise buraya tıklayın.

Uyumlu telefonlar: Nokia 3230, 6260, 6600, 6620, 6630, 6670, 6680, 6681, 6682, 7610, N70, N72

Kaynak :Chip

NASA'nın GLAST Uzay Teleskopu, Cape Canaveral Hava Üstünden, Türkiye saat ile 19:05'de fırlatıldı.


Uydunun birincil amacı, Gama Işın Patlamalarını gözlemlemek, bunun yanında karanlık madde, karadelikler,vb kaynaklarını da gözlemlemek.

Uydunun taşıyıcısı Delta II,

Uydu Compton Teleskopu yerine geçecek.

Uydunun üzerinde iki adet gözlem aracı var.
GLAST Burst Monitor (GBM)
Large Area Telescope (LAT)

NASA yapmış olduğu görevler için görev planlayıcı testleri hazırlamış;

Aşağıdaki linkden görev testlerine girebilirsiniz.

http://www.nasa.gov/externalflash/MissionPlanner/MissionPlanner


http://missionplanner.ksc.nasa.gov/missionplayerboard.cfm


Kaynak : NASA

Turksat 3A

Türksat 3A Türkiye'nin 2008 yılı içerisinde fırlatmayı planladığı yeni nesil haberleşme uydusunun adıdır. Görev yeri 42 Derece Doğu yörüngesi olacaktır. Uydunun yapımı Thales Alenia Space şirketi tarafından üstlenilmiştir. Uydu toplam 24 adet Ku band transponder kapasitesine sahiptir. Yapımında 22 Türk mühendisi görev almıştır. Ömrü dolmakta olan Türksat 1C uydusunu devralacaktır. Fransız Guyanası'nda yer alan Kourou uzay üssünden Ariane 5 roketiyle uzaya gönderilecektir. Uydu 3 çıkış (Doğu, Batı, Türkiye) ve 2 iniş (Doğu, Batı) kapsama alanına sahiptir. Operasyonel ömrü 18 yıl olarak tasarlanmıştır.

Haber :

Türkiye’nin yeni uydusu TÜRKSAT 3A, 13 Haziran Cuma günü TSİ 00.52’de uzaya fırlatılacak. Fırlatmadan 27 dakika sonra ingiliz askeri uydusu SKYNET 5A, 31 dakika sonra ise TÜRKSAT 3A roketten ayrılacak.

TÜRKSAT yetkililerinden edinilen bilgiye göre, Fransız Guyanası’ndaki Kourou üssünden gerçekleşecek fırlatmadan 6 saat önce yakıtların konulacağı tanklar soğutulmaya başlanacak. Depolara yakıt gönderme işlemi fırlatmadan 3 saat önce başlayacak ve fırlatmaya 2 dakika kalana kadar bu işlem devam edecek.

Roketin ateşlenme işlemi bilgisayar ile yapılacak. Roket 25 Boeing uçağın itme gücüne eşit olan 1300 ton itme gücü ile yerden havalanacak. Roketin fırlatılmasından 2 dakika sonra tüketilen yakıt miktarı 500 tona ulaşacak.

Fırlatmadan 27 dakika sonra İngiliz Askeri uydusu SKYNET 5A, 31 dakika sonra ise TÜRKSAT 3A roketten ayrılacak. TÜRKSAT 3A uydusu 10 gün sürecek bir yolculuğun ardından “42 derece Doğu” yörüngesine yerleşecek ve uydunun kontrolü Gölbaşı Uydu Yer İstasyonu’na devredilecek. Buradan gönderilecek komutlarla uydu 15 gün daha performans testlerine tabi tutulacak.


UYDUNUN ÖZELLİKLERİ

TÜRKSAT 3A, TÜRKSAT 1C’nin bütün trafiğini ve yükünü alacak. Farklı bir yörüngede, farklı bir şekilde işletilecek olan 1C uydusu televizyonların ilave data aktarımı taleplerinin yerine getirilmesinde kullanılacak.

Haziran ayında hizmete girmesi planlanan TÜRKSAT 3A’nın uydu manevra ömrü 20 yıl. 2,8x2,3x1,8 metre boyutlarında olan uydunun kanat açıklığı ise 30 metre. TÜRKSAT 3A uydusunda diğer uydularda olmayan “yıldız izleme” özelliğinin bulunuyor. Diğer uydular güneşe ve dünyaya bakarak yerini hesaplarken, TÜRKSAT 3A uydusu ise yıldızları izleyerek yerini hesaplıyor.

Üretimi için ilk resmi girişim 2005 yılı Nisan ayında başlatılan TÜRKSAT 3A, 200 milyon dolara mal oldu. Yeni uydunun tasarım, entegrasyon ve test aşamalarına paralel şekilde yürütülen teknoloji transferi ve eğitim projesinde 22 Türk mühendis de görev aldı. Böylece, bundan sonra TÜRKSAT için üretilecek uyduların Türk mühendislerce tasarlanabilmesi yolunda, ilk ve en önemli adım atılmış oldu.

TÜRKSAT 3A, Avrupa, Türkiye’nin tamamı ve Asya’yı kapsama altına alacak. Uydu, Türkiye ile birlikte Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Orta Asya ve Çin’e kadar uzanan geniş bir kapsama alanında, televizyon yayıncılığı ile birlikte internet, ses ve data aktarımları için kullanılacak.

Doğu ve Batı kapsama alanları arasında doğrudan anahtarlanabilme özelliğine sahip olan TÜRKSAT 3A, bu özelliği ile kapsama alanı içerisinde dünyanın herhangi bir bölgesinden verilen bir yayının, dünyanın başka bir bölgesine aktarımını gerçekleştirebilecek.

TÜRKSAT 3A üzerinden VSAT uygulamalarında kurumsal müşteriler 50-60 santimetre gibi küçük çaplı antenlerle yayın alabilecek ve 1 watlık HPA’larla uplink yapabilecek. Bu özelliği ile TÜRKSAT 3A, VSAT kurulumlarında önemli oranda maliyet azalmasına imkan tanıyacak.

TÜRKSAT 3A 1296 megahertzlik pazarlanabilir kapasiteye sahip olacak. Bu kapasite, TÜRKSAT 1C uydusunun yaklaşık iki katı büyüklükte. TÜRKSAT 3A’nın, bu kapasitesi ile ortalama 200 yeni televizyon kanalı yayın yapabilecek.

TÜRKSAT 3A’nın 42 derece Doğu lokasyonunda devreye girmesiyle mevcut televizyon, radyo ve VSAT aktarımları çok yüksek hız ve kalitede gerçekleştirilebilecek. Yüksek çözünürlüklü (HD) yayınların iletilmesi ile ilgili çok iyi bir altyapıya kavuşulmuş olacak. Çanak antenlerin çapının küçülmesine rağmen daha iyi bir yayın kalitesi standart dijital yayınlarda da elde edilebilecek.


1990’DAN 2008’E UYDULAR

Türkiye uzaya uydu gönderebilmek üzere ilk kez 1990 yılında ihaleye çıktı. TÜRKSAT adı verilen uydu serisinden ilk ikisinin yapımı, ana ve yedek kontrol istasyonları, personelin eğitimi ve dokümantasyon sağlanmasını içeren 315 milyon dolarlık ihale ile ilk Türk uydusu TÜRKSAT 1A imal edildi. Ancak 1994 yılı Ocak ayındaki fırlatılış sırasında uydunun fırlatıcı roketinde meydana gelen arıza sonucu TÜRKSAT 1A Fransız Guyanası’ndaki Kourou üssünden fırlatılışından kısa süre sonra infilak etti ve parçalanarak düştü.

TÜRKSAT 1A’nın başarısız olması üzerine, Türkiye, ikinci uydu TÜRKSAT 1B’nin üretim sürecinin hızlandırılarak, imalatının birkaç ay içerisinde bitirilmesini sağladı. TÜRKSAT 1B, 11 Ağustos 1994 tarihinde Fransız Guyanası’ndan başarıyla fırlatıldı ve yörüngesine yerleştirildi.

Bu arada, fırlatılışı başarısızlıkla sonuçlanan TÜRKSAT 1A’nın sigorta kapsamında olması nedeniyle bunun yerine üretici firma Alcatel Space hemen yeni bir uydunun üretimine başladı. TÜRKSAT 1C adını alan bu uydu, Türkiye’nin isteği üzerine kapsama alanı daha da genişletilerek üretildi ve 10 Temmuz 1996 tarihinde başarıyla uzaya fırlatıldı. TÜRKSAT 2A uydusu ise 2001 yılında uzaya fırlatıldı.





EURO 2008 lisans anlaşmaları nedeni ile ATV, Türksat 2A uydusu üzerindeki yayınını maç saatlerinde şifreli olarak verecek. Ancak küçük bir işlemle sorun halledilebiliyor.

EURO 2008 Uluslararası lisans anlaşmaları nedeni ile ATV Türksat 2A uydusu üzerindeki yayınını maç saatlerinde şifreli olarak verecek. EURO 2008 maçlarını izlemek isteyen uydu anten kullanıcıları yapılması gerekenler şunlardır;


1. Uydu alıcınızın BISS şifre çözebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Uydu alıcınızın menüsünde ‘CAS’, ‘Key Girişi’, ‘CAS System’, ‘CAS Keys’ veya benzer bir isimle yer alan KEY girişi menüsüne gelin. Açılacak menüde yer alan şifreleme tiplerinden (Şifre Tipi, Cas Type vb.) Biss olanını seçin.


2. Açılacak menüde yer alan talimatları uygulayarak aşağıdaki değerleri girin.


ATV için: Biss ID: 0×1FFF (eğer 6 haneli ise 0×001FFF),


Key Değeri: 1000000000000000 (eğer 12 hane varsa 10000000000000)


3. Şifreyi kaydedip menüden çıkın, uydu alıcınızı kapatıp açın.


Not: Maç yayınları, Türkiye içinde çatı anteni (karasal vericiler ), Kablo TV ve Digiturk üzerinden herhangi bir işleme gerek kalmaksızın izlenmektedir.

EURO2008 ATV Teknik Destek Hattı: 0 216 316 10 02



Whitesnake Sahne Önü
tarih : 06.07.2008 18:00:00
mekan : Parkorman


bilet fiyatları
1. Kategori: 60,00 YTL

Ön Bilgi

Sahne önü bileti tek başına konser izleme ve festival alanına giriş hakkı vermez. Konseri izleyebilmek ve festival alanına girmek için günlük, kombine veya kombine + kamp bileti de satın alınması ve biletlerin sahne önü bileti ile birlikte gösterilmesi gerekmektedir.

Etkinlik Hakkında Bilgi

Whitesnake

2006 Yazında Echoes imzasıyla ilk Türkiye konserini gerçekleştirerek tarih yazan Whitesnake, özleyenlere, kaçıranlara ve doymayanlara yeniden birlikte olmak için Masstival 2008 sahnesinde yerini alıyor.

Dönem 70'ler; güçlü solistlerin ve cambaz gitarcıların dönemi. David Coverdale’ de grubuyla birlikte, hem unutulmaz müzikleriyle hem de gösterişli imajıyla dikkat çeker. Ve sonuçta Whitesnake, hard rock, blues rock ve rock'n roll takipçilerinin her zaman en önemli gruplarından biri olur. Çünkü, Coverdale'in tondan tona atlayabilen ve büyük bir hayranlık uyandıran etkileyici sesi ve yetenekli müzisyenlerle iyi çalınmış şarkılar... Bu ikisini her zaman bir arada bulmak mümkün değildir.

İşte bu efsane grup Whitesnake, 6 Temmuz Pazar günü Masstival 2008’de sahne alacak ve tarihe tanıklık etmek isteyen herkes bir kez daha orada olacak.

Bilgisayarınızda oyun oynarken, format atarken, bir donanım aygıtı yüklerken yada birden bire mavi ekranlan karşılaşıp cihazın restart yapması karşısında bazen elimiz kolumuz bağlanmakta.

Bu durumda aşağıdaki gibi hatalar verebilir.

Aşağıda bu hatalara ait bilgiler ve çözümler bulacaksınız.

Bir uyarıda çoğunlukla mavi ekran hatası ram'lerden kaynaklanır.

PAGE_FAULT_IN_NONPAGED_AREA hatalı ram dahil sistem genel bir uyarıdır.

PFN_LIST_CORRUPT hatalı ram demektir

MACHINE_CHECK_EXCEPTION işlemci aşırı overlok ve hatalı power anlamına gelir.

BAD_POOL_CALLER hatalı veya uyumlu olmayan donanım sürücüleri anlamına gelir.

VİDEO_DRIVER_INIT_FAILURE ekrankartına yanlış sürücü kurulduguna işaret eder.

INACCESSIBLE_BOOT_DEVICE pata hdd de hatalı jumper ayarı yada boot sector vürüsünden veya yanlış ıde sürücüsü yanlış cipset kurulumu.

DATA_BUS_EROR(0X0000002E) iyi çipler kötüye gittigi anlama gelir.

IROL_NOT_LESS_OR_EQUAL(0X0000000A) hatalı bir sürücü anlamına gelimektedir.

EĞER MAVİ EKRAN İLE KARŞILAŞMAK İSTEMİYORSANIZ OLAY GÖRÜNTÜLEYİCİSİYLE TANIŞIN:

PC nizdeki herhangi bir problemi ortaya çıkarmanın daha kolay bir yolu var.
Olay Görüntüleyicisi Windowsta bir problem ortaya çıktığında işletim sistemi sistemin kayıt dosyalarına bir not alır.

Bu notlar PC nizin hastalıklarıyla ilgili bütün bilgiyi size verir.Başlatmak için Başlat-Denetim Masası -Yönetimsel Araçlardan

Olay Görüntüleyicisini seçin yada kısa olarak başlat-çalıştır eventvwr.msc yazarak Olay Görüntüleyicisini açabilirsiniz.

Soldaki pencerede Uygulama yada Sistem İkonunu Seçin Sağ pencerede Bilgi,Uyarı ve Hata etiketlerine sahip üç farklı olayları göreceksiniz.

Bunlar meydana geldikleri tarihlere göre dizilmiştir.Bu dosyalara tıkladğımızda karşımızda bize ayrıntılı bilgi vericek bir pencere açılır.

Öreneğin burada

NTFS_FILE_SYSTEM 0X00000024 mesajı yer alıyorsa anlarızki genelde hardiskten kaynaklanan bir hata olduğunu ve hardiskke odaklanırız farklı mesajlar ile ilgili önceki yazılanlardan hedef alınız.

Örnek Bir Hata :


http://img442.imageshack.us/img442/4629/pict0216xm9.jpg

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Google
 

Blog Arşivi

Creative Commons License
Blogspot